13 Kasım 2009

Sen piçsin İstanbul.


Ey İstanbul!.
Sen koynumda beslediğim en nadide yılan iken,haberin yoktu seni bir başka kent ile boynuzladığımdan.
Aralıksız sevişmelerle aldatılıyordun,sen bilmiyordun.
Şahsımdan,adına ithaf edilen en güzel küfürlerim senin olsun.
Bak daha dün gece kafam kıyaktı,sanırım sayıyı kaçırdım yine..
Sanırım doruklara çıkabildim yine...


İstanbul!
Sayısız aşkların bana en yakın şehri,suyu,toprağı,kanı ve çikolatası.
Bana armağan edilen en kazık sevgilisin kabul et.
Keşke içime aldığım acıların,sevinçlerinden daha az olsa idi..
Ayrılık..


Sus deme bana!Susmam.
İnan sana milyon çocuk vermek istiyorum güzel memleketim.
Boy boy meyvelerimiz olsun,onları teker teker fırlatırken,adını Güneş koyalım.
Ama bizim Güneş'imiz her zaman batıdan doğsun,doğudan batsın.Haksızlıkları,baş ve işaret parmağı arasında çiğneyip,ayaklar altına sersin.
Acımasın hiç çocuklarımız,ruhlarına onların hissizlik aşılayalım.
Daha 16sındayken bebelerimiz senin(!) sokaklarındaki duvarlara '' KORKMA!' yazabilsinler.
Biz onlara korkmamayı öğretelim olur mu?
Aşağılık polislerden korkmamaları gerektiğini gösterelim,Beyoğlunun kirli caddelerini,gece 24.00 den sonra gezdirelim!
Gündüz gözüyle görmesinler oraları.Gündüzleri Beyoğlu uyuyor çünkü.
Gözleri kapalı o semtin,gün ışığında!
Ama bizim Güneş'imiz öyle parlasın ki,hani gecenin bir yarısı bile o arka sokakları aydınlatabilecek güce sahip olsun...




Bak beni ne hale getirdin sen,Ey İstanbul!
Saçlarım bile dökülüyor genç başımda,buna ne hakkın var?
Siktir olup gitmiyor musun hala?
Ha yani illa ki ben mi def-etmeliyim seni başımdan...


Seni başıma taç yapamam,en güzel şehrim olabilirsin belki.
Ama ben enayi değilim,ama ben kaba değilim,ama ben lanetli değilim!
Ben sadece insanım.

Koltuk altlarında senin o pislk beyinlerini saklamak zorunda mıyım.
Yavrum,üzgünüm ama ben senin yollarından çoktan geçtim.
Senin o trenlerde,dolmuşlarda yanına oturunca baktığın eşcinseller var ya..
Kınayan gözlerle baktığın o insanların kıçlarına kurban ol emi?
Bir boka yaramaz dediğin o güzel insanların zerresini bırak,soluduğu hava etrafında olmayı bile haketmiyorsun,güzel şehrim!
Sözlerim canını mı yaktı?Nolur yansın,bırak can evinden vursun.
Her gece lanetler okuyorum sana,sen mışıl mışıl uyurken...

Bak duydun mu?İskender senden ve senin anandan arta kalan zamanlarında bol bol 31 çekiyormuş..
Hala düşünmüyor musun,keşke dillenip bülbül olabilsen.Neler neler söylerdin değil mi?
Ama sen sus!Zaten eylemlerinle baş gösterebilme gibi mükemmel bir özelliğe sahipsin.
Sen susunca anan Türkiye,ve üvey diğer kardeş kentlerin bülbül olup ötebiliyor.
Sen PİÇSİN İstanbul!
Peydahlanıp atılmışsın bir köşeye öylece.
Üstünü örtmemişler diye mi,açıkta bırakıyorsun bu insancıkları.
Sırf o kıllı sırtını sıvazlamamışlar diye mi,kullarına bu öfken?

Bugün o güzel-saygıya değer hatrına,boğaz dolusu tükürüklerimi ve en içten lanetlerimi yağdırıyorum..
Güzel şehrim,kentim,toprağım..

2 yorum:

  1. Blogunun beyazı içindeki siyahı örtememiş. Güzel, samimi, içten, karanlık ve ufunetli bir blog olmuş. Usuna sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ediyorum efenim..
    Saygılar..

    YanıtlaSil